Uzun süredir özellikle kültür alanındaki meseleleri maddi koşullar üzerinden eleştirdiğim yazıların “önyargılı”, “sert” ve “nüans körü” olduğuna dair tepkiler alıyorum. Liberal sosyal medya ortamlarında sınıftan, sömürünün gündelik örgütlenişinden ve maddi mekanizmalardan söz edildiğinde tepkilerin yazının içeriğinden çok usluba yönelmesi alışık olduğumuz bir şey. Son zamanlarda bu üslup tepkisi “mesele daha karmaşık” gibi bir nüans talebi kılığında geliyor.
Ancak bana kalırsa bu nüans ısrarları aslen eleştirinin kendisini daraltan bir iktidar tekniği olarak işleyebiliyor. Duygulanımların yoğun biçimde kişiselleştirildiği sosyal medya ortamlarında, maddi ilişkilere dikkat çeken soyut ve yapısal bir çözümlemede muhataplar, içerikle yüzleşmek yerine eleştiriyi “ince” olmamakla suçluyor.
Kaba bir “eşitleyici” olarak nüans
Liberal duygu rejimi, sınıfsız bir insan hakları söylemine dayandığı için, politik bir meseleyi açık ve net biçimde dile getirmeyi tehdit gibi algılıyor ve bunu hemen “önyargı” olarak etiketliyor. Bu koşullarda “nüans” çağrısı, tartışmayı maddi ilişkilerden uzaklaştırmanın, sınıfı görünmez hâle getirmenin ve eleştiriyi etkisizleştirmenin gizemli bir yolu hâline geliyor ve sınıfsal soruları baştan geçersizleştiren bir sembolik şiddet biçimi olarak çalışıyor. Eleştiriyi sınıfsal bir perspektiften kurduğunuz anda bu nüans çağrılarının ısrarla devreye girmesi bu nedenle politik bir işlev kazanıyor.
Şahsen pozisyonumu orta-üst sınıf duyarlılıklarının hisleriyle yumuşatmaya niyetli değilim, ama bu “nüans” kelimesinin neleri mistifiye ettiğini de tartışmak istiyorum. Zira nüans ısrarı bugün yapısal eleştiriyi askıya alan, sınıftan ırka, toplumsal cinsiyetten sömürgeciliğe uzanan güç ilişkilerini görünmezleştiren ve eleştiriyi disipline etmeye çalışan bir “dur” işareti gibi işliyor. Kültür sanat ortamlarının liberal atmosferinde nüans kaba bir “eşitleyici”ye dönüşmüş durumda; yapısal adaletsizlikler tartışıldığında hemen tikel örnekler öne sürülüyor ve böylece mesele bireyselleştirilerek etkisizleştiriliyor.
“Gerçekten var olan nüans”
Kieran Healy, ünlü “Fuck Nuance” metninde bu tartışmayı durduran nüans kavramı ile “gerçekten var olan nüans”ı (actually existing nuance) karşılaştırıyor. Ona göre “gerçekten var olan nüans,” toplumsal dünyanın karmaşıklığını, kurumların ve davranışların içerdiği çeşitliliği işaret ederken diğer nüans ise bu karmaşıklığın arkasına saklanarak soyutlamayı imkânsız hâle getiren, yöntemsiz, ölçütsüz ve yalnızca “mesele daha karmaşık” demekten ibaret bir müdahale biçimi.
Bu tür nüans çağrıları analizi kesintiye uğratıyor, kavramsal netliği felç ediyor. Healy, dünyadaki çeşitliliği içinde istisnaları bilinçli olarak dışarıda bırakarak kavram oluşturma işlemi olan soyutlamanın bu gibi bireyselleştirme çabaları yüzünden paralize edildiğinin altını çiziyor. Hâlbuki “Beyaz ayrıcalığı” ya da “namus cinayeti” gibi kavramlar soyutlama sayesinde ortaya çıkıyor. Her soyutlama girişimini “nüans” diye kesintiye uğratmak ise kavramı şişirerek işlevsiz bir belirsizlik alanına dönüştürüyor.
Ayrıntı çoğaldıkça sorumluluk dağılıyor
Nüansın bu kadar merkezî bir değer hâline gelmesi, yalnızca düşünsel bir tutum değil, belirli bir kültürel-ekonomik rejimin de sonucu. Neoliberal bilgi ortamı, eleştiriyi yapısal şiddetten ziyade bireysel deneyimlerin “benzersiz” ayrıntılarına yönelten bir hassasiyet ekonomisi üretiyor. Bu ekonomi içinde bilgi, genel ilkeler ve maddi ilişkiler üzerinden değil, incelikli farkları ayırt etme kapasitesi üzerinden tanımlanıyor. Dolayısıyla her konuya “ek bir boyut” eklemek ve analitik netlikten kaçınmak neredeyse bir tür sembolik sermayeye dönüşüyor. Bu rejim sonsuz ayrıntı üretmeyi ödüllendiriyor zira ayrıntı çoğaldıkça sorumluluk dağılıyor, politik konumlanma erteleniyor ve güç ilişkileri görünmezleşiyor. Bu ortamda, analitik netlik “basitlik”, yapısal şiddet “abartı”, sömürüye işaret etmek ise “nüans eksikliği” yani bir tür zayıflık olarak çerçeveleniyor.
Böylesi bir nüans dedektifliği bir uzmanlık göstergesi olunca da inceliklere duyarlılık, şu karmaşıklığı estetik bir dille anlatabilme yetisi, kavramlar arasında sonsuz detay bulmak bir statü göstergesi hâline geliyor. Böylece politik olarak net konuşanlar “kaba” ilan ediliyor; sınıfsız, soyut ve dolambaçlı konuşanlar ise “sofistike zihin” olarak kodlanıyor. Örneğin sınıfsal şiddetten söz ettiğinizde kolejli arkadaşınız hemen kendi hayatında paraya rağmen yaşadığı zorluklardan bahsetmeye başlıyor. Nüans, ekonomik şiddeti görenin değil, şiddeti üreten konumun dertlerine geri dönme görevini üstleniyor. Gösterişçi “ilerici duyarlılık” tam burada beliriyor. Kişi kendi avantajlarını kabul ediyor, doğru kavramlarla konuşuyor, ama bu avantajları sürdürme biçimi masaya yatırıldığında tekrar “nüans”la koruma duvarı örüyor.
“Nüans trollemesi” yapan okur
Adam Kotsko, Healy’nin metnini tartışırken tanımladığı bir figürle bu durumu keskinleştiriyor: argümanla gerçek bir angajmana girmek yerine sonsuz bir “nüans listesi” çıkaran okur. Bu okur “şu metni de okusaydın”, “şu ayrımı da yapsaydın”, “şu literatürü atlıyorsun” diyerek yazardan yoğun eklemeler talep ediyor fakat argümana dair hiçbir şey söylemiyor. Kotsko’nun “nüans trollemesi” dediği bu pratik, tartışmayı derinleştirmek yerine zaman ve enerji tüketen bir oyalama mekanizması işlevi görüyor. Nüans talebi böylece eleştireni bilgi üzerinden terbiye etmeyi amaçlayan bir stratejiye dönüşüyor. Zira bu incelik rejimi her zaman belirli bir sınıfsal deneyimi norm olarak sunuyor. Estetik haz herkes için aynı şekilde erişilebilir ve deneyimlenecek bir şeymiş gibi anlatılıyor. Oysa bu söylem, kimin o mekânlarda hoş karşılandığını ve hangi bedellerin ödendiğini görünmez kılıyor.
Velhasıl nüansı ancak maddi ilişkilerin ağırlığını görünür kıldığı ölçüde ciddiye almak gerekiyor. Aksi hâlde nüans, konuşulması gereken yerde susmanın ve taraf olunması gereken yerde tarafsızlık maskesi takmanın bir aracı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Ve bu maske yırtılmadığı sürece düzeni kimlerin koruduğu, bedeli kimin ödediği ve bu eşitsizliği kimlerin “incelik” perdesiyle örttüğünün konuşul(a)maması sürecek.
Kaynaklar:
Kieran Healy, Fuck Nuance.
https://doi.org/10.1177/0735275117709046
Adam Kotsko, Weaponized critique: On nuance-trolling.
https://itself.blog/2015/08/30/weaponized-critique-on-nuance-trolling
Kapak Görseli: Antonia Eiriz, “Una tribuna para la paz democrática” (1968), fotoğraf: Rochelle Feinstein.