Menü Kapat

Feminist İfşa Haram mı yoksa “Üsküdar Abileri” Fail mi Aklıyor?

Sanatın “helal” görülen alanlarında dolaşan, edebiyat mahfillerinde boy gösteren, kendilerini “abi” ilan edip Üsküdar çaycılarında “müritlerini” ağırlayan; sabahtan akşama kadar İslam coğrafyasını, ümmetin hâlini tartışan erkekler… Ama hangisinin tacizci, hangisinin şiddet faili, hangisinin aynı masaya oturmaktan çekinmediği abisi/kardeşi olduğu belli olmayan ve dolayısıyla da fail aklayıcı olduklarının bilincinde olmayan hatta “fail aklayıcılık” kavramından habersiz Müslüman erkekler… Günlerdir sanat camiasından gelen ifşalar ortadayken, tıpkı muhafazakâr camiada da daha önce benzer ifşalar çıktığında olduğu gibi ağızlarını bıçak açmayan; bu meseleyi asla kendi gündemleri yapmayan; konuya dair bir şey söyleyeceklerse de ancak kadınların feminist ifşalarını “rasyonel/makul/helal” bulmadıklarını ilan eden erkekler…

Muhafazakâr mahallede bir şeyleri ifşa etmek daha zor, Müslüman kızlar yalnızca kendileriyle veya içinde yaşadıkları ataerkil toplumla değil, en yakın çevreleriyle, aileleriyle de savaşıyor diye bu kıvılcım kendilerine sıçramaz sanan, kendini ak pak gören erkekler… Kendilerini öyle aklamışlar, günahlarını öyle meşrulaştırmışlar ki kendilerine sıçrayacak kıvılcımın varlığından haberdar dahi değiller.

Oysa biz Başakşehir’de flörtlerine, “ikinci” eşlerine, eskortlarına ev açan, eşlerini evde bekletirken Üsküdar’da gelene geçene göz süzen bu güruhun, iş kadınların ne yaptığına, ne giydiğine, ne söylediğine gelince ahlâk bekçiliğine soyunduğunun, “bacılarının” önden gözüken saçlarıyla, onların feminist “yoz” fikirleriyle kafayı bozduklarının farkındayız. Başörtülü kadınlara evlilik vaadiyle rıza inşası yapmaya çalıştıklarını biliyoruz. Bedenle ilgili herhangi bir konuda kilit noktada duran rıza, bu erkeklerin dünyasında korku ve baskının gölgesinde boğuluyor.

Kendilerini ağzına alkol değil çay giriyor diye diğerlerinden çok farklı gören bu erkekler; dünyanın her yerinde sistemin erki kolladığı gibi, kendi camiaları içinde de birbirlerini kollayan, aklayan, koruyan bir “bro/abi tarikatı”na dönüşmüş durumdalar. Kadınların hayatları pahasına sürdürdüğü bir mücadeleye dudak büküp, yine kendilerine bir mağduriyet masalı yazıyorlar. Kimlikleri, peygamberleri tarafından “elinden ve dilinden emin olunan kimse” olarak tanımlanmış bir çevrede; sürüyle istismara uğrayan, taciz edilen, şiddet gören kadın varken, suçlu yine o iyi bildikleri abilerinin günahını açık edecek/eden kadınlar oluyor.

Eğer, “Bu Müslümanların hâli ne olacak?” sorusu eşliğinde konuşulması gereken birileri varsa bu, yaptıklarını örtünün altına süpüren şiddet failleri, tecavüzcüler, ve bunu “erkek fıtratı” diye pazarlayanlardır. İşte bu yüzden de, kadınların ifşa yöntemlerini “dedikodu” diye küçümseyen sizler, aslında en çok korkanlar, korkması gerekenlersiniz. Çünkü o dedikodu diyerek aşağıladığınız şey, yani ifşa, kadınların en kadim direniş araçlarından biri. Çeşme başından kütüphane masasına, köyden kente yayılan bu konuşmalarla kadınlar, “Kim tehlikedir?” sorusuna verilecek cevapları çoktan buldu. Ve siz birbirinizi kollamaya devam ettikçe, bu cevaplar sizi daha da köşeye sıkıştıracak.

Eğer bugün hâlâ bize öğretilen “ört ki fitne çıkmasın,” “sus ki günah büyümesin” cümleleri çoktan işlenen o günahları azaltmıyor, aksine sistematik olarak artırıyorsa; abilik taslayan bu insanlar “kardeşlerine” bir kere istismardan sakınmayı nasihat etmiyor, hatta bizzat kendileri söylemleriyle, hareketleriyle kendilerini kadınlardan üstün görme örneği sunuyorlarsa; bu erkeklerle aynı vahyin(!) muhatabı olan bizler, yeni bir çözüm bulacağız. Çünkü sizler o vahyin değil, hazzın esiri oldunuz. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkarken “İslam’da kadın” konuşmayı iyi bilirdiniz, o kadınlar tacize, zorbalığa, şiddete maruz kaldığında sözleşmenin yerine koyduğunuz şey çay masalarında birbirinizi aklamak oldu.

“Ey Müminler!” hitabına muhatap olduğunuzu söyleyen sizler, kadınların haykırışlarını kendi gündeminiz kılmadınız, yanlarında durmadınız, hak vermediniz, yaftaladınız. Böylece siz de fail olmanın yanında, birbirinizin failliğini örtmeye çalışan bir sessiz anlaşmanın da parçası oldunuz. Cuma hutbelerinde kadınları “dize getirme” çağrısı yapmadan önce taciz nedir, fail aklama nedir, rıza inşası nedir, ısrarcılık ve sınır aşma nedir, gözünü haramdan sakınmak nedir öğrenmediniz, hiçbirini miras ayetleri kadar dikkate almadınız. Erkeklik krizlerinizle yüzleşmek yerine eşcinsellerle, “toplumsal cinsiyet” kavramıyla, feministlerle uğraştınız. Modern dünyanın “erkekliğinize” sağladığı hiçbir avantaj ve fırsattan vazgeçemezken; modernleşmenin faturasını da kadınların kılık kıyafetine kestiniz.

Şimdi bu faturayı birlikte ödemek için sizi; açılan, bonesini çıkaran kadınlara kafayı takmak yerine, hiçbir bedel ödemeden, Müslüman olduğuna dair hiçbir gösterge taşımadan bu ülkede yaşamanın konforundan çıkmaya davet ediyoruz. Girdiğiniz ortama göre şekil alabilmeniz mümkünken, dinî yükümlülüklerinizi keyfî şekilde yerine getirmezken, sadece cuma namazına giderek bu ülkede “Müslüman olma deneyimi” yaşadığınızı mı sanıyorsunuz? Siz kendiniz, gördüğünüz her başörtülü kadına “alıcı gözle” bakarken, başörtüsünü masalarınıza konu, fetişlerinize alet ederken, Müslüman kimliğinizi ahlaki üstünlük devşirmek için kullanırken, bütün bunların adına hâlâ “ahlak” mı diyorsunuz?

Hiçbir bedel ödemeden sürdürdüğünüz o steril mahfillerinizden kadınlara dil uzatmayı bırakın, çay masalarınızdan biraz kalkın da, bu ülkede olup bitenler için, Filistin’de yaşananlar için gerçek eylemlerde bulunmayı öğrenin. Bedel ödemeyi öğrenin. Dışarıdan atanan bir kimlikle yaşamayı, bununla başa çıkmayı öğrenin. Sonra eğer sizinle aynı masaya oturan bir kadını, “insan” olarak görmeyi de öğrenirseniz belki aynı zeminde tartışabilir hâle geliriz.

Şimdi bu cümleleri okuyup ben kimseyi taciz etmedim, şiddet uygulamadım diyerek kendinizi bir kez daha aklayabileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Eğer size “abi” diyen genç kızları Üsküdar’da çay masalarınıza davet veya konu ettiyseniz, bir kadını rahatsız hissettirdiğinizde bunun istismar olduğunu “bilmiyorsanız”, bu metni okurken bir kez olsun kendinize dönüp “Acaba?” dediyseniz, ifşası çıkan erkeklerle benzer davranışlarda bulunduysanız, yarın öbür gün muhafazakâr camiadan ifşalar başladığında isminiz için endişelenecekseniz, ifşası çıkan bir erkekle ilişkinizi gözden geçirmediyseniz, “bro tarikatı”nızdan birinin ifşası çıktığında onun yanında duracaksanız, istismara uğrayan kadınların yanında durmadıysanız, durmayacaksanız, sustuysanız, şu an susuyorsanız, suçlusunuz.

Kız kardeşlerimiz! Sizi “Artık biz zaten evli sayılırız” diyerek cinsel ilişkiye zorlayan erkek nişanlınız, sevgiliniz ya da imam nikâhlı eşiniz… Bilin ki istemeniz dışında, baskı altında, korkuyla maruz kaldığınız her cinsel ilişki tecavüzdür. Bu olayın kapalı kapılar ardında yapılması, ev ortamında gerçekleşmesi, zorla ikna edilmeniz ya da failin “sevgiliniz, nişanlınız, eşiniz” olması bunu değiştirmez. Ne ilişki adı, ne dinî kılıf, ne de toplumsal beklenti bu gerçeği gizleyemez.

Kadınlar vazgeçmeyecek. Ne sizin küçümseyen sözlerinizle ne de çaycı köşelerinde fısıldadığınız dedikodularla bu mücadele değersizleşecek. Müslüman erkeklerden görmediğimiz desteği feminist kardeşlerimizden görmeye devam ediyoruz. Biz hiçbirinizin ne yaptığını unutmuyoruz, siz de şunu unutmayın; uykularınızın kaçma sırası size de gelecek. Muhafazakâr kadınlar, başörtülü kadınlar da ifşa edecek.
Eğer daha önce böyle bir taciz yaşadıysanız, şunu bilin: Bu sizin suçunuz değil. Tek değilsiniz. Yalnız değilsiniz. Kız kardeşlik dayanışması tam da bu günler için var. İsterseniz ifşa etmek istediğiniz kişileri isminizi gizli tutarak, anonim bir şekilde ifşa etmeniz durumunda da yanınızdayız. Başörtülü kız kardeşlerimiz başta olmak üzere hepinizi dayanışmaya ve ifşaya çağırıyoruz.

Bugün en önemli ibadetlerden biri tüm zulüm düzenlerine karşı devrimdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir